Deniz Gezmiş Hakkında Bilinmeyenler -2

6 yorum

Deniz Gezmiş Hakkında Bilinmeyenler -2



Şu “Deniz Gezmiş olayı”nı oturup konuşalım mı?
Konuşup bitirelim artık bu konuyu..
Her yıl aynı teraneler. Her yıl aynı senaryolar.. Gerçekleri tersyüz eden anlatımlar..
Neymiş, “Deniz Gezmiş, emperyalistlere karşı direnç göstermiş”!
Neymiş, “Deniz Gezmiş, dürüst bir yurtsevermiş”!
Neymiş, “Deniz Gezmiş mahkeme aşamasında dik durduğu için idam edilmiş”!
önce olayı doğru tanımlayalım..
Deniz Gezmiş; dışarıdan bakıldığında, emperyalistlere karşı, bir karşı çıkış içinde görünebilir.. Dürüst bir duruş sergiliyor gibi görünebilir. Yurtsever görüntüsü de olabilir.
Ama tartıştığımız konu, “Deniz Gezmiş bir suç işlemiş midir, işlememiş midir” sorusu ekseninde cevaplanması gereken, kriminal bir olay değil midir?
Hayır, emperyalistlere uşaklık için bu yazıyı kaleme almıyorum.
Bilakis, emperyalistlerin oyunlarını deşifre etmek için bu yazıyı kaleme alıyorum.. Egemen güçlerin, işine gelen insanları; suçlu iken bile nasıl suçsuz gösterebildiklerini ispat için bu tartışmaya dahil oluyorum.
Suçluların suçsuz gibi gösterilmesi ile iş bitmiyor tabii. Suçsuzların suçlu gösterilmesi de, bu mantığın zorunlu sonucudur..
O da, sonuçta bize dokunuyor!
Bize, size, tüm mütedeyyin insanlara..
Deniz Gezmiş’i masum gibi gösterenler, eline hiçbir dönemde silah almamış bir siyasi hareketin kurduğu partiler, aynı egemen güçler tarafından “terörist” gibi gösterilmediler mi?
Gezmiş’in suçsuz olduğunu iddia edip, ona “onurlu yurtsever” övgüsü yapanlar, mütedeyyin camia içindeki kendi halinde insanlara, hayali suçlamalarla terörist damgası vurmadılar mı?
İşte bu kirli oyunu deşifre etmek için tartışmaya katılıyorum ve Deniz Gezmiş’i yere göğe sığdıramayan solculardan tutun, bizim kesimdeki “dışarıya şirin görünme meraklıları”na kadar herkese soruyorum: “Deniz Gezmiş, eline silah almamış bir yurtsever midir?”
Devam ediyorum sorularıma, “Deniz Gezmiş, bir banka soyguncusu değil midir?”
Bir soru daha, “Deniz Gezmiş’in adam kaçırma eyleminin faili olduğu, uydurma bir iddia mıdır?”
Bu soruları sorup, cevaplandıracak tek bir Deniz Gezmiş sempatizanı bulamazsınız piyasada.
Bu sorular, Gezmiş sempatizanları için, “cızzz” diye nitelendirilen sorulardır.
Sanki Gezmiş’in idam edilmesinin sebebi, “yurtsever olması” imiş gibi gösterirler.
O yıllarda tek yurtsever Deniz Gezmiş imiş ve o da idam edilmiş sanki!
Hayır, onu idam eden sistemin avukatlığına soyunmuyorum.
Ama hiç kimse de, DenizGezmiş gibi; egemenlerin bilerek/bilmeyerek piyonu olan kişilerin avukatlığına soyunmasın!
Hele hele, suç işlemiş insanları, “Onurlu insanlar, dik duruşla insanlar” olarak göstermeye kalkışmasınlar!
Buyursunlar, açık açık cevap versinler, “Banka soymak, onurlu bir davranış ise, siz niye banka soymuyorsunuz?”
Adam kaçırmak yurtseverlik ise, siz “Bugün niye adam kaçırmıyorsunuz?”
Eline silah alıp, eylem yapmak “dik duruş göstergesi” ise, siz “Niye elinize silah almıyorsunuz?”
Yoksa bunların hepsini, perde arkasından yapıyor, yaptırıyorsunuz da, ortalıkta mı görünmüyorsunuz?
“Kapitalist sistemin bankasını soyanları suçlamak sana mı kaldı?” sorusunu sormaya yeltenmeyin sakın.
Muhataplarımız sadece Deniz Gezmiş’e sahip çıksalar, “İhtilaf da sizin, banka da sizin, terörist de sizin. İstediğiniz gibi çözün meselenizi” diyeceğim.
Ama o çevreler, Tarık Akan’ından tutun, Berhan Şimşek’ine kadar, Cumhuriyet’teki yazarlarına kadar hepsi, mütedeyyin insanları da çamura batırmaya çalışmıyorlar mı?
Karşımızdaki insanlar, suçu sabit olan bir insanı savunmak bir yana (Biz de zaten suçu sabit olan hiç kimseyi savunmayız), “O suçu, bu şahıs işlememiştir” savunmasına bile tahammül edemeyip, bütünüyle camiaları karalamaya çalışan insanlar değil midir? Onlar, “kara”yı “ak” göstermekle yetinmeyip, aynı zamanda da “ak”ı da “kara” gösterenler değil midir?
Bakın şu Menemen olayına..
Suçu sabit olan DenizGezmiş’e koro halinde övgüler düzen Cumhuriyet yazarlarının tamamı, Menemen’de mütedeyyin insanların teğmen Kubilay’ı öldürdüklerini söyleyip, bugünkü mütedeyyin insanları bile haksız yere suçlu ilan etmiyorlar mı?
Olayları sorgulamaya çalışan birisi çıkıp, Menemen’de yargılanan Erbilli Esad Efendi’ye “Onun böyle bir suç işleme imkânı yoktur. Ne yaşı, ne de fiilen bulunduğu yer, bu suçu işlemesine imkân vermez” dese, hemen yargısız infaz ile “Cumhuriyet düşmanlığı” tanımlaması ile kamuoyunda hain ilan edilmiyor mu?
Evet; Deniz Gezmiş’in işlediği suçlara rağmen, ona övgüler düzenlere bakın, hepsi mütedeyyin insana tahammül göstermeyenlerdir.
O kadar güçlüdürler ki, “Suçu sabit olan Deniz Gezmiş”i kahraman gibi gösterirler, tek bir savcı aleyhlerine dava açamaz. Ama mütedeyyin insanlara çamur atmaya gelince, suçsuz insanları bile suçlu gibi göstermekten hiç çekinmezler

Hangi Deniz Gezmiş?Deniz Gezmiş Hakkında Bilinmeyenler

4 yorum

Deniz Gezmiş Hakkında Bilinmeyenler



Deniz Gezmiş, “Faşist cumhuriyet savcılarına ifade vermem.Deniz Gezmiş, “Faşist cumhuriyet savcılarına ifade vermem.


Bir Deniz Gezmiş Hayatına once bakalım

Deniz Gezmiş, (27 Şubat 1947, Ankara, Ayaş - 6 Mayıs 1972, Ankara) 1965'ten sonra Türkiye’de gelişen sol hareketlerin önemli figürlerinden ve Terör örgütü Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kurucu ve yöneticilerindendir. Yasadışı eylemleri nedeniyle idam edilmiştir Öğretmen bir ailenin çocuğu olarak çeşitli kentlerde ilk ve ortaöğrenim gördü. Liseyi İstanbul’da bitirdi. Henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı. 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne giren Gezmiş, 1965'te İsmet Özel’in de yer aldığı Türkiye İşçi Partisi’nin Üsküdar şubesine üye oldu. 31 Ağustos 1966'da Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik isçilerinin Taksim Anıtı’na çelenk koymaları sırasında işçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talabe Federasyonu(TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmis,30 Ocak 1968'de arkadaşlarıyla Devrimci Hukukçular Örgütü’nü kurdu…

11 Ocak 1971'de Terör örgütü Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) adına Ankara’da İş Bankası Emek Şubesi’nin soygunununda yer aldı. 4 Mart 1971'de dört ABD’li erin Ankara Balgat’taki Tuslog Tesisleri’nden kaçırılmasında yer aldı. Erlerin serbest bırakılmasından sonra Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Gemerek nahiyesinde güvenlik güçleriyle girdiği çatışma sonucunda Yusuf Arslan’la birlikte yakalandı. 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası’nda Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin ihlali gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı.




Peki Deniz Gezmiş ne için savaştı



Deniz Gezmiş’ten 30 yıl sonra, aynı geleneğin temsilcilerinden Taner Akçam, bir söyleşimizde Deniz’lerden devraldıkları mirası anlatırken şöyle diyecekti

(Cinsel özgürlük, 68'li ağabeylerimizin yaptığı en önemli kültür devrimlerinden biriydi. Cinsel ilişki için evlilik şartı aramayacak kadar özgürlükçüydüler. O sayede biz üniversitede bu konuda çok özgürdük)



Mehmet Şevket Eygi’ye göre


(Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Cihan Alptekin… İşte Deniz ve bu arkadaşları, THKO’nun kurucularıdır. Nedir bu THKO? Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’dur. Bu terör örgütü ilk silâhlı eylemini 29 Ocak 1970 tarihinde yapmıştır. Şiddete dayalı aktivist bir harekettir. Onlar Marksistti. Türkiye’de kızıl bir düzen kurmak istiyorlar ve bunu silâhla, şiddetle, savaşarak gerçekleştirmeye çalışıyorlardı.)

Sayın Bülent Arınç’a göre

“Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hayatını incelediğimizde çoğu 68’linin ideolojik kavga, lider olma hevesi, para ve kadınla elde edildiklerini görüyoruz.”

Yoksa devrimciler para ve kadın için mi savaştı?

Deniz gezmişle beraber Filistin el-feth kamplarında gerilla eğitimi almıştır.
Buradaki EĞİTİMİ UÇAK VE HELİKOPTER ÜZERİNE DİR.
MADEM HELİKOPTER UÇAĞA MERAKLISIN GİT PİLOT OL.
NE AMAÇLA ÖĞRENİYON Kİ???

((BUNLAR KENDİNİ AŞTI ŞİMDİ KARŞI OLDUKLARI AMERİKANIN MALINI KULLANIYORLAR.—GALİBA “KARŞI KARŞI DURURKEN YÜZLERİNE HASRET KALDILAR”---))


Sakın konuyu değiştirmeye, saptırmaya çalışmayın. Size soruyorum:
1- Deniz Gezmiş’in silâhlı eylemi, Atatürkçü rejime başkaldırısı normal ve mâsum muydu?
2- O tarihlerde yapılan banka soygunları, kolluk kuvvetleriyle çatışmalar, İsrail konsolosu Elrom’un kaçırılıp öldürülmesi doğru muydu?
3- Deniz Gezmiş ve arkadaşları mevcut bozuk düzeni yıkarak onun yerine nasıl bir düzen kurmak istiyorlardı? Marksist bir düzen. Kuzey Kore’de olduğu gibi. Kore yarımadasında yaşamak zorunda kalsanız, Kuzey’de mi, Güney de mi yaşamak istersiniz?

Deniz gezmiş yakalandı

12 Mart 1971 muhtırasından sadece altı gün sonra Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalanıp Ankara’ya getirilen Deniz Gezmiş’i sorgulayan kişi Demiral’dı. Deniz Gezmiş, Demiral’ın önüne getirildiğinde hakkında tam 11 ayrı suçlama vardı.5 tanesini sayalım

1- ABD Büyükelçisi Kommer’in arabasının 6 Ocak 1969 günü Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) yakılması.
2-bir erin ölümü ile sonuçlanan ODTÜ kampüsündeki çatışma.
3- hacze giden avukat ve polislerin Sevim Onursal’a ait evde silah zoruyla alıkonulup bağlanması.
4-25 Ağustos 1969 günü bindikleri taksi şoförünü (Mesut Erdinç) kendilerini ihbar etmesin deyip ağzını bantlayarak küvete koyduktan sonra orada unutup ölümüne sebebiyet vermek
5-29 Aralık 1969’da ABD büyükelçiliği önündeki polis noktasını tarayıp polisleri yaralamak gibi olaylar vardı.

Sayın Nusret Demiral bu 11 olayı saydıktan sonra, “İfadeni alacağız.” deyince Deniz Gezmiş, “Faşist cumhuriyet savcılarına ifade vermem.” cevabını veriyor.


Kim faşist size soruyorum?


Deniz gezmiş’in sonu

Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.

Sayın Savcı,
1. Amerikan emperyalizmi gayrî millîdir.
2. Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir.
3. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silahlı mücadele ise Anayasayı ihlâl değildir.
4. Gayrî millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, Anayasaya aykırıdır.
Buna göre iki şey var:
1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız…
2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz; yolunuz açık olsun.

Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi. İdam edilmeden önce son isteğinin Rodrigo’nun Aranjuez konçertosunu (muhtemelen Adagio’sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek olduğu söylenir, ama bu isteğinin yerine getirilmediği bilinmektedir. Bir başka iddiada ise Deniz Gezmiş’e son isteği sorulduğunda idamını kendi gerçekleştirmek istemiş ve tam idam edileceği sırada altındaki tabureyi kendi itmiştir. Bir başka iddia da ise idam edilecek olan 2 arkadaşıyla vedalaşmak istediği söylenir ki Hoşçakal Yarın filminde de böyle gösterilmektedir. İdam kemendi boynundan geçirilirken de, hücresinden alınıp apar topar darağacına götürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediğini belirtmişti.


Son sözleri: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!” oldu.


Deniz Gezmiş idamında CHP payı

1972'de Deniz Gezmiş ve 2 arkadaşının idam edilmesi İdamlar sırasında 12 Mart ara rejim hükümetinin Başbakanı, CHP’li Nihat Erim’di. İdamlar Meclis’e geldiğinde CHP’lilerin önemli bir kısmı da idam için el kaldırmıştı…

Chp'nin 27 Mayıs Öncesi Yaptıkları

0 yorum

Chp'nin 27 Mayıs Öncesi Yaptıkları


Şunu unutmayalım parti içerisindeki zihniyet değişmedikçe Chp darbeci parti ve Chp gençliği darbeci gençlik kolları olarak anılacaktır ve bu laflar bitmeyecektir.
27 Mayıs öncesi parti içi ve parti dışı zihniyet darbe meşru bir haktır diyerek ortamı hazırladılar.
Meclis içinde İsmet Paşa'nın yaptıgı bir konuşmaya hatırlayalım..
Demokratik rejim insan hakları yürütülüyormu yürütülmüyor mu ?
Eğer insan hakları yürütülmez,vatandaş hakları zorlanırsa ihtilal bemehal olur.
Bunları diyen bir zamanların paşası...
Diğer Bir Sözüne geçelim..
Şimdi arkadaşlar şartlar tamam olduğundan ihtilal meşru bir haktır.
Bu Söz birilerinin hali hazırda beklemesine olanak doğurmamışmıdır sizce?Şartlar tamam oldugunda sözü askere bir mesaj vermek istiyor.Asker de bu mesajı alıyor ve uyguluyor.
Peki şartları Kim tamamlıcaktı..Cevabı basit Chp gençliği...

Yer altı ve yer üstü ile Türkiye'nin en organize ve en militan siyasi teşkilatı olan Chp meclis içinde yaptığı gibi meclis içindede dışarı mesaj vermek için harekete geçti.

26 Nisan'da Hukuk fakültesi hocaları Hüseyin nailli ve Tarık zafer Tunaya tahkikar komisyonun kurulmasını istedi.
Bu Kurulda bazı maddeler Aldılar sırf Dp iktidarını devirmek için..

Bazı Maddeler şunlardır
1)Dp binasını Dinamitle Uçurmak
2)Nato toplantısının önünde uçurtmalar yapmak
3)4 Mayıs günü büyük bir maç yapmak,maç sonrası olaylar ,karışıklar çıkartmak...

Ve 28 Nisan sabahı bir öğrencinin 'Arkadaşlar davamıza Ata'mızın yanında başlayalım sözleri Atatürk heykelinin önüne davet ediyorum demesi üzerine öğrencileri bahçede topladılar.Ve Karışıklık çıkardılar.Bitti mi?Bitermi hiç..

Chp gençliği istediğini alabilmek için devam etti olaylara.Onlara göre
Köle olarak yaşamaktansa ölümüne mücadeleye edeceklerdi.


Devam Edecek

Atatürk Ve İsmet İnönü'nün Arasını Hangi Olay Bozdu?

0 yorum
Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Mısır 1937 yılında bir paket oluşturmaya karar verirler.
Bu Anlaşmanın nedeni Akdenizde korsanların artması üzerine Akdeniz güvenliğini sağlamaktır amaç.
Ancak Atatürk Akdenizdeki donanmanın yetersizliğini biliyor ve bu durum pekde hoşuna gitmiyordu.
Atatürk kararını verir ve paktı imzalamaz.Ancak Tevfik Rüştü Aras İsmet İnönüden Aldığı talimatla Paktı imzalar.

Ancak daha bu işin tasdik edilmesi var.Tasdik edilmek üzere Atatürk'ün önüne geldiğinde bu paktı Paşa imzalamaz.
Atatürk'ün imzalamamasının nedeni ise Paktın ülke milli çıkarlarına uymaması ve Silahlı kuvvetlerimizi yabancı ülkelerin emrine sokmatadır.Atatürk bu durumu kabullenmez.Üstüne birde şu madde vardır.
Büyük devletler gerek gördüklerinde Akdenizde kuvvetlerimizi kullanabilecektir.

İsmet inönü bu durumu farketmeden alelacele paktı imzalar.Bu durum rüştü arasa soruldugunda oda imzalanmaması gerektiği söyler ancak pakt imzanlanmıştır.
Atatürk çok öfkelenir ve bu konuyu konuşmak için gideceği yer için İsmet paşayıda yanına Alır ve tren seyehatinde der ki..


Umumi Katibi Soyak'ı çağırır ve ona şöyle söyler: "İsmet Paşa yorgun... İki ay dinlenecek ve yerine bir vekil bırakacaktır..."


Bir kez daha aydınlandık Ve İsmet İnönünün ne mal oldugunu.İsmet paşanın Yaptıgı bunlarla Kalırmı?Daha kendisini ezen Adnan Menderesle İlgili Gerçekler Var..

Eeee Nede Olsa Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz!


Atatürk'ün Babası Gerçek Değilmiş!Bir İsmet İnönü Klasiği!

0 yorum

Bir İsmet İnönü Klasiği!

Yukarıda gördüğünüz adam yıllarca Gazi Paşa'nın babası diye tanıtıldı bizlere.Aslında bu yazıyı okuyunca çokda şaşırmadım desem yeridir sizin şaşıracağınızdan eminim ama.
Atatürkün babası kim Sinan:ALİ RIZA EFENDİ
Atatürk'ün Annesi Kim Sinan:Zübeyde Hanım
sizede yıllarca böyle anlatıldı değilmi?Ben tarih kitapları okudukça şaşırmakla beraber neredeyse şok oluyorum.Ve yine şok oldum Mustafa Armağan hocam sayesinde ..
Yıllarca Ali Rıza efendi olarak bildiğimi insan resimdeki değilmiş.Buda İsmet Paşa'nın bir aldatmacasıymış.
Gerçek Tarihimiz ne kadar da vahim ne kadar da acınacak halde!Herneyse başlayalım...


1935 yılında tesadüfen Ankara cebecide oturan Şehnaz hanımın arşivinden çıkan bu resmi Atatürke ulaştırırlar.
Atatürk resmi inceler,ayrıntılara bakar ama küçükken kaybettiği babasına hiç benzemez.

Atatürk sonunda bu bizim peder değildir der v mevz-u bahsi kapatır.

Ali rıza efendiye ait olduğu söylenen bu fotograf 1939 yılında(ata yok rahat bol devri inönü için)
İnönü tarafından ortaya atılır.Bu tarihten itibaren Zübeyde hanımın yanında artık baba olarak bu fotograf gözükür.


Bu Yazdıklarımız Daha gerçek Tarih Bile Değildir....Bizi nasıl uyuttuklarını Görelim...





Peki Atatürk'ün Babası kimdi?

Bu Sorunun Cevabını Ölmezsek Bir Sonraki konuda öğreneceğiz İnşAllah..




Kaynak:Mustafa Armağan Paşaların hesaplaşması
sayfa 99

Gerçek İsmet İnönü 'Tarih Bir sefer Daha Yanılttı'

2 yorum



Birinci inönü ve İkinci İnönü savaşları duymuşsunuzdur.
Neredeyse ilkokulda beri her Tarih kitaplarında ismi çıkar.Ayrıca boy boy İnönü Resimleri !
Peki Tarihimiz niye bu kadar inönüye Hayran.Kim Yaptı Bunu?Cevabı çok basit .İnönünün Ta Kendisi.
İnönü hakkında bilinmeyen bilinipte söylenmeyen şeyleri Sunmaya çalışacam İnşAllah.

1)İnönü Gerçek Bir Komutan Değildi=
Mustafa Armağan Hocadan öğrendiğimiz bilgilere göre Tevfik Bıyıklıoğluna göre Ocak 10'da İnönündeki birliklerin peşine İnönü gelir ve sabah sabah birliklerin geri çekilmesini söyler.Niye Sabahsa artık!

Savaş geri çekilme emrine rağmen akşama kadar ertlenmiş Yunan ordusu bertaraf edilmiştir.
Ama ne yazıkki şanslı olan İsmet İnönü bu savaşta başarısı olan komutanları derhal emekliye sevkedip bu başarının üstüne kendisi oturacaktır.
Ve Yine bir 1921 yılının ocak ayında Yunanlılarla çarpışma başlamış(6 ocaak) Ancak İsmet paşa 11 ocakta birliğie gelebilmiştir.
Ama o zamanda ne muharebe kalmış ne savaş.Yunanlılar geri çekilmiştir.
Keşke zahmet etmeseydi.Üstüne birde Eskişehir-Kütahya bozgunu eklenince Mustafa Kemal paşa ve Fevzi Çakmak Paşa önemli birlikleri İsmet İnönüye Teslim etmeme kararı almıştır..


Bunlar Daha buzdağının görünen kısmı!Gerçeklere Devam Edeceğiz

Tüm Dünya'nın Baş Belası Komunizm Hakkında Görsel Video

0 yorum

Mustafa Kemal Atatürk Ve İslam Dini

15 yorum
17 Mart 1922 Cuma : “… Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafıza Kuran okuttuk.”



Atatürk El Yazısı İle
Fahrettin Paşa ve erkan-i harbini yemeğe davet etmiştim. Hafıza Kuran okuttuk…” Sözü


Atatürk'ün Kendi El Yazısı İle Yazdığı
“Din, milliyetin bir parçasıdır!!! Ancak taassubun milletleri ümmet haline düşüreceğini unutmamalıdır!”Sözü
Atatürk Hakkında o kadar çok şey konuşuluyorki bu konuda neredeyse kayıtsız kalmak imkansızdı.
Hangi video sitesini açsan ,hangi islami siteyi açsan Atatürke küfredenler yada Atatürkü İslamı Savunucu bulanlar arasında şiddetli bir tartışma yapılıyordu.Ve bizde buna kayıtsız kalamadık.
Atatürk gerçekten Dini kullandımı,yoksa gerçekten dini yaşamaz ama savunurmuydu veyahut Dine küfredermiydi?İşte Bu Soruların Cevabını aramak için yola koyulduk ve gezmediğimiz site ,bakmadığımız sözleri kalmadı.Ama ortaya çıkan sonuç tam bir muamma.Atatürkün Bir savunucu konuşmaları var bir kötüleyici,konuşmaları var.Ne diyeceğimizi karar veremedik.Biz Yazalım Siz Karar verin.

Atatürk'ün İslam dini Hakkındaki Olumlu Sözleri

Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz'

M.Kemal Atatürk


Atatürk'e Göre Osmanlının Çöküş nedenlerinden birisi İslam dininden giderek uzaklaşmasıydı.

Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır.

Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta neler olduğunu Türk anlasın

Atatürk Kur'an Kerim'e Bağlılığını 'Kitab-ı Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap) Diye Adlandırıyordu.

Atatürk bir diğer bilgiye göre Çankaya köşküne sık sık Hafızlar çağırarak Kur'an Okutur Şehidlerimiz İçin Hatim Yaptırır Ve Düşüncelİ bir Şekilde Dinlerdi.

Ayrıca ayetlerde incelemelerde bulunmuş Tefsiz ve Meal Öğrenmeye Çalışmıştır.

İslam Dininin Okullarda öğretilmesinide İsteyen Atatürk Bu Konuda şu sözünüde vurgulamıştır.

Her fert din ve diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız


Atatürk Her Fırsatta İslam dininin son din Ve Son Peygamberimizin Bizim Peygamberimizi Oldugunu Özellikle vurgulamıştır.

Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed (sav)'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir

O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür

'O'nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar.

Sözleri İnternet Sitelerinde Geziyor.

Atatürk'ün İslam dini Hakkındaki Olumsuz Sözleri

Buraya Kadar eminim Atatürk'ün sözleri hoşunuza gitmiştir.

Ama Anlamakta Zorlandıgım bir takım sözleri var ve videoları var üstelik Kemalist çevrelerce Sevilen Can Dündarların İslamı Kullandığına dair imalı Videolarıda Var.İşte O Videolardan Ve Sözlerinden Bir Kaç Tanesi

Can Dündan Video-1-Atatürk İslamı Kullandı İmalı Bir Video

Afet İnan Cumhuriyet Kurulduktan Sonra Yurt Bilgisi Dersleri Vermeyi Başlamıştı.
Atatürk Ve Beğenmedi Yeni Kitap Yazdırdı Ve Mektubundaki El Yazısı İle Yazdığı Yazılar İse Şunlardı.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını
uyuşturdu. (..)

Bir Başka Söz Daha
"Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

Yukarıdaki Sözün Videosunuda İzleyelim


Bu Sözleri Videoları izlerken şaşırdınız değilmi?Ama Aynı Atatürk Şu Hadiseyide yaşamız ve anlatıyor.Konumuz Atatürk'ün Ezan'a Karşı Saygısı

Dolmabahçe önünde demir atmış olan Savarona'nın güvertesinde, hasır koltuğunda, güneşin batışını izliyordu. Ufuk, minarelerin arkasında kıpkızıl bir renk almıştı. İstanbul, camileriyle ateşten bir fona yaslanmış gibiydi. Füreya, Atatürk'e son okuduğu betiği (kitabı) getirmiş, O’nun yanıbaşında oturtuyordu. "Söyler misiniz, bana bir Münir Nurettin çalsınlar." dedi Atatürk. Yaveri koşup gramofona bir taş plak koydu. Az sonra, minarelerin birinde yanık sesli bir müezzinin ezanı duyuldu. Atatürk başıyla işaret verdi. Plağı susturdular. Hepsi huşu içinde ezanı dinlediler. Füreya, başını öteye, camilerden yana çevirmiş olan Ata'nın göz pınarlarında yaşların biriktiğini gördü. Bir damla süzülmüş, yanağından aşağı akıyordu. Atatürk, uzun süre yanındakilere doğru dönmedi. Sonunda başını çevirdiğinde, hem ezan bitmişti, hem o kendini toparlamıştı. "Ne yazık ki ezanı tekrar ettirmemize olanak yok, Füreyacığım." dedi yumuşak bir sesle. "Sabah ezanını bekler, hep birlikte dinleriz Paşam," dedi Füreya. Okunan ezan Türkçeydi.


Peki Atatürk Ramazan Ayında Neler Yapardı?Onu Bulldugumuz Bir Kaynaktan Aktaralım.


Atatürk, Ramazan aylarına büyük önem verirdi. Bu ay içinde akşamları beni huzurlarına çağırır ve Kuran-ı Kerim'den sureler okuturlar, kendileri de bunu derin bir hazla dinlerlerdi. Ramazan aylarında Hacı Bayram Veli ve Zincirli Kuyu Camileri'nde şehitlerimizin ruhu için hatim okumamı buyururlardı. Ben de tıklım tıklım dolu olan camilerde isteklerini yerine getirir, hatim okurdum. Peygamberimizden söz ederken; "Hazret-i Peygamberin Zaman-ı Saadetlerinde" diye daima saygı belirten sözcükler kullanırlardı. Peygamberimizin ayrıca çok yetenekli bir devlet adamı ve iyi bir başkomutan olduğunu sürekli söylemişlerdir. Din işlerinin, cahil kimselerin denetiminden alınıp bu işi iyi bilen bilginlere verilmesinin gerekliliğini ifade ederler: "Kutsal mihrabı, bilgisizliğin, cahillerin elinden alıp uzmanların eline vermek zamanı çoktan gelmiştir." derlerdi. En uzun tatillerin dini bayramlarda yapılmasının da şart olduğunu söyleyip "Herkes dini vecibeleri, görevleri yerine getirecek, sonra da dinlenecekler." derlerdi.




Ama Bu Sefer Atatürk'ün Şu Sözleriyle Karşılaşıyoruz İzleyelim.


Atatürk'ün Ölmeden 15 Gün Önce Son Mesajınıda Okuyalım

tatürk, vefatından onbeş gün kadar önce kendisine glediği zaman dünyadaki Müslümanlara şu mesajı göndermişti:

- “Bütün dünya Müslümanları, Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak takip etmeli…”

Tüm Müslümanlar Hz.Muhammed’i (s.a.v) örnek almalı ve onun gibi hareket etmeli, İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli… Zira ancak insanlar bu şekilde kurtulabilir ve kalkınabilirler.”

Atatürk’ün vefatından önce bu mesajı başbakan ve dışişleri bakanı vasıtasıyla bütün dünyaya açıklandı.

Kaynak: M. Zeki BOZKURTOĞLU, Atatürk’ün İslâm Görüşü ve Hayatı. s. 58-59

KAYNAK : Prof. Dr. Hanif FAUK

Yayınlarla ATATÜRK
A.Ü.Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları

Ankara 1979, sy. 102


Atatürk'ün İslam Dini Hakkındaki Şok Sözleri-1

Atatürk'ün İslam Dini Hakkındaki Şok Sözleri-2



Peki Atatürk'ün Cenaze Namazı Kılındımı

Sahiden Atatürkün Cenaze namazı kılındımı?Kılındıysa neden bir tane bile fotograf yok.

Fotograf Var ama Cenaze Namazı ile ilgili Fotograf Yok Sadece Naaşının Fotografı Var.

Bir Rivayet hakkındada Atatürk'ün Cenaze Namazı Kılınmadı Sadece Tekbirlerle Uğurlandığı Söyleniyor.

Cenaze Törenide Dini bir cenaze töreni mi Peki?Neden hiç dini bir motif yok.

En Yakın Arkadaşlarından Fevzi Çakmak Tam Bir Evliya Gibi Gömülürken neden Atatürk'e Dini bir tören Yapılmamıştır.Bu Konuda Atatürk'ün Vasiyeti Mİ vAR?

İsmet İnönünün Cenaze Töreni Eksiksiz yerine getirilirken aynı şey nedne Atatürk'e Yapılmadı.

Ebedi şef Atatürk Etnoğrafya Müzesi dahilinde muvakkaten yaptırılan medfene... 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00'te konulmuştur." Nasıl? Biz 21 Kasım 1938'de konulduğunu bilmiyor muyduk Etnoğrafya Müzesi'ne? Aradan geçen 4 ay içerisinde Atatürk'ün naaşı neredeydi ki?


Atatürk'ün Kardeşi Makbule Hanımın Ağabeyim Cenaze Töreni Nerde Yapılacak Sözleri Neden duyulmadı ve İlgilenilmedi?Sorular Sorular Sürüp Gidiyor




Evet İşte Böyle Ulu Önderin bir yandan İslam Hakkında Olumlu Sözleri Bir Yandan Olumsuz Sözleri

Ne yapacağımızı ne diyeceğimiz şaşırdık kaldık.Araştırıyoruz güzel sözleride var kötü sözleride Ama nden adam gibi bir tarihçi çıkıp bizi aydınlatmıyor.Mesela Murat bardakçı,İlber ortaylı,Mustafa Armağan,Kadir Mısıroğlu Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden .Neden birisi bu güne kadar Adam gibi çıkıp tek bir laf etmemiş bu Konuda Yoksa Onlardamı Korkuyorlar?Niye Korkuyorlar Anlamakta Zorlanıyoruz

Bilinen Tek Şey Şu Ki Atatürk'e Din Hakkında Vurulan Damgaların Aydınlanmayacağı.Ya Dinsiz,Ya Müslüman ,Ya da Mason İnşAllah Aydınlatıcı birileri Çıkarda Bizi bu Vehametten Kurtarır.

Siyonizm Nedir?Ayrıntılı Anlatım

0 yorum
Yahudi2nin dünyaya hakim olma plan ve politikasına Siyonizm Denir.
Siyonizmi bir Timsahın üst çenesine benzetirsek timsahın üst çenesi Komunizm alt çenesi Kapitalizm'dşr.Bu iki çenenin çarpışır görünmeleri düşmanlıklarından değil aralarına giren avlarını ezmek ve gövdeyi(siyonizmi beslemek içindir.)

Bugün artık Komunizm tamamen iflas etmiş ve çökmüş.Kapitalizm de çürümüş yakında çökmeye ve çözülmeye mahkum hala gelmiştir.Nato ve Varşova Paktları İslam'a Karşı Yeni bir Haçlı seferi Başlatmıştır.
Dünya'yı ezen sömürü canavarının kalbi siyonizm beyni Haçlı Avrupa,Sağ Kolu Amerika,Sol kolu Rusya'dır.

Asrımızdaki zulümlerin baş sorumlusu olan siyonizm ve küfür cephesi gelişmiş ve güçlenmiştir.

Gizli Dünya devletini kurmuşlar ve yürütmektedirler.

Atatürkü Masonlar'mı Öldürdü!

0 yorum

Atatürk'ü masonlar zehirleyerek öldürdü!

Gazi Mustafa Kemal'i Türkiye Mason Cemiyeti'ni kapattırdığı için Yahudi Masonlar zehirledi. Plan Kremlin'de yapıldı, Türkiye'de uygulandı...

66 YILLIK SIR
Yıl 1935... Atatürk, eski Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt'u çağırarak, Masonluğun kuruluş, örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin bilgiler içeren dosyayı verdi. Ardından şunları söyledi: “Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle, Halk Partisi Grup Başkanlığı'na ver. Grupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet et, senin de bu işte şeref payın olacaktır.” Anadolu Ajansı, 10 Ekim 1935 tarihinde abonelerine şu önemli haberi geçti: “Türkiye Mason Cemiyeti, memleketimizin sosyal tekamülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak, faaliyetlerine nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan halkevlerine teberrüü muvafık görülmüştür.” Egenin ve Balkanların tanınmış kıdemli komünist mübeşşiri Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Yunan komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi'nin 1 Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi: “1937 yılının ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk'e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember meydana getirdiğimiz Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.”

Ankara merkezli olmak üzere İç Anadolu Bölgesi'nde yayın yapan ANAYURT Gazetesi, 66 yıldır açığa çıkmayan müthiş iddiaları gün yüzüne serdi:

ATATÜRK'Ü MASONLAR ZEHİRLEDİ
Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün başına gelenlerle kahrolurken; ANAYURT Gazetesi olarak, bu ibretlik gerçekleri yayımlarken üzerimize düşen büyük görevi yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyiz.

KATİLLER, İŞBİRLİKÇİLER KİMLERDİ?
Yunanistan'da yayımlanan –Laiki Metopo(halk Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir. Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı'dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris'te tahsil görmüştür. Atatürk'ün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarfaında Paris'ten getirilmiştir. 8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre Prof.Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk'ün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine yazılmıştır. Muhtemelen Paris'ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı.

SARI LİDER'İ ÖLDÜRME KARARI ALINIYOR
Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti'nin kapandığını Moskova'da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi; “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!...” Türkiye'nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı, acilen Kremlin'e davet edildi. Nalçacı Moskova'ya korkarak gitti. Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin'in Çankaya'ya siyasi baskı yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi. Kremlin, Nalçacı'ya garanti verdi, verdiği teminatlarla onu rahatlattı. Kremlin'den aldığı taahhütlerle korkusu geçen Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürk'ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “gerici Mareşal Çakmak'ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı'yı frenledi. Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye'deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı. Bu konuda Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk'ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk'ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin'in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm' kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O'nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O'nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk'e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk'ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk'te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.” şeklinde yazdı. Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi; “Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğu'nu parçaladık.Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sari Lider'in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye'deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider'in tedavinizde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”

ATATÜRK'ÜN HASTALIĞI…KONAN TEŞHİS VE UYGULANAN TEDAVİ
Atatürk'ün hastalığı, konan teşhis ve uygulanan tedavi Varnalı Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürk'e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık 1937'de Yalova'da Atatürk'ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ilk teşhisi “karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek koydu. Oysa, Benaroyas'ın söylediği aylarda Atatürk kaşıntıdan muzdaripti. Çankaya'da bir akşam doktorun biri kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi. Atatürk, “Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca, aynı doktor “evet” cevabını verdi. Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tespit edildi. Atatürk'ün İstanbul ve Yalova'da olduğu bir sırada Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Asım Arar'a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan şikayetçi, bir çare bulun.” dedi. Doktor ve diğer sıhhi personelden oluşan 8 kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların Çin'den Avrupa'ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi. Karınca hikayesini bilen Atatürk, Dr. Velger'in karaciğerle ilgili teşhisini ve kaşıntının sebebinin bu olduğunu duyunca şaşırmış, ama belli etmemişti. Atatürk'ü yavaş yavaş öldürme planı hızla işliyor, Atatürk'ün hastalığının teşhisi ile ilgili farklılıklar Atatürk'ün ölüm raporlarına bile yansıyordu. Atatürk'ün fenni rapora geçen hastalığı “Alkole bağlı siroz” olarak tanımlandı. Oysa aynı rapora imza atan doktorlardan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, daha sonra “ bunu kati olarak kestirmek mümkün değil” diyerek “hipertrofik siroz” tanısına yöneliyordu. Yani alkole dayanmayan (sıtma) siroz,. 30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Atatürk'ün kalbinin kuvvetli olduğunu düşünürken, 4 gün sonra kalbi kuvvetlendirici iğne yapılmasına karar veriyordu. Dr. Asım Arar ise, Dünya Gazetesi'ndeki mülakatında Atatürk'ün hastalığı ile ilgili olarak “karaciğer kifayetsizliği”nden şüphelendiğini bu şüphesini “söylenmesi icap eden” kişilere söylediğini, bu kişilerinse, böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını söylediklerini bunu üzerine ise kendisinin daha ileri gidemediğini söylüyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da, Dr. Arar'ın söylediği türden birinin Atatürk'ün çevresinde bulunabileceğine inanmanın kendisi için güç olduğunu söylüyordu. 31 Temmuz 1938 günü Viyana'dan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürk'e çiğ yemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanya'dan getirilen Prof. Dr. Bergman'da Atatürk'e rendelenmiş elma yedirtmiştir. Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk'e Salygran şırıngası uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve Paris'ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı olarak Afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu. Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnan'a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir…. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger'i getirtti.” Kimler masondu? Atatürk'ü tedavi eden doktorlar arasında Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu. Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır.

Mustafa Kemal'in sağlığı
Mustafa Kemal, klasik çocukluk hastalıklarının dışında 20 yaşına kadar ciddi bir hastalığa yakalanmadı. 20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma hastalığının atlatılması yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti. O yıllarda yaygın olan bu hastalık O'na ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde üroloji kliniğini kurdurttu. İdrar yollarındaki bu müzmin hastalığa ilaveten, Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer iltihabı dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü. 2 yıl sonra Yıldırım Orduları Komutanı iken böbrek ağrıları başladı. Karlsbad Kaplıcaları'nda tedavi gördü. 1919 yılında Şişli'deki evinde bir süre kulağından rahatsızlık geçiren Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayıs'ta çıktığı Samsun'da tekrar nükseden Böbrek ağrılarından dolayı 19 gün Havza Kaplıcalarında kaldı. Samsun'da iken tekrar sıtmaya yakalandı. Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralık'ta böbrek ağrıları tekrar başladı. 1921 yılı Nisan'ında sol yanağından çıban çıktı, daha sonra attan düşerek 3 kaburgası kırıldı. Bu hali ile cepheye gitti. 1923 yılında ise ufak tefek kalp rahatsızlıkları geçirdi. 1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları çekti. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dahiliye klinik direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg hükümet tarafından Türkiye'ye getirtilerek Atatürk'e konsültasyon uygulattırıldı. 1936 yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi yükseldi, ama kısa sürede iyileşti. 1936 yılı sonuna kadar bunların dışında Atatürk'ün başkaca ciddi bir sağlık sorunu olmadı. Tedavi eden doktorlar Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof.Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk'ü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı. Prof.Dr. Akil Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke (ki adı sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir), Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev yapmışlardır. Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar idi. Bunların dışında, Paris'ten Prof.Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin'den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana'dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürk'ün tedavisinde görev almışlardır.

Ölüm sebebi alkol değil
Atatürk'ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürk'e biopsi de otopsi de yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)'ın Atatürk'ün tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal Atatürk'ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Öte yandan Atatürk'ün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi'nden Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.

Habervaktim

Abdulhamid'İn Balkan Planı

0 yorum
Uzmanların tahminine ve onu yakından tanıyanların şahitliğine inanmak gerekirse,eğer Sultan Abdulhamid başta olsaydı Osmanlı devleti balkan harbinin Çıkmasına izin vermez Hatta birinci dünya savaşına bile girmezdi.Girse bile Almanya gibi kara gücün yanında değil İngiltere ve Fransa gibi denizde gelişmiş ülkelerle ittifak yapardı.
Kaldı ki 31 Mart İsyanı ve operasyonun gerçekleştiği gün Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa bir balkan ittifakı Projesinin Görüşmelerini Yapıyordu.Salih Münir Paşa Bükreşten İstanbul'a Gelirken Şehirdeki Çatışmalar Görünce kaçarcasına geri dönmüş ve Bu Atılan Balkan Projeside Yarım Kalmıştır.


Mustafa Armağan